Alice Harikalar Diyarında Kitabının Dünyası ve Özeti

İngiliz yazar Charles Lutwidge Dodgson  1865 yılında Alice harikalar diyarında kitabını yayınlamıştır. Çok sevilen bu eserin ardından 1871 yılında devam kitabı olan Aynanın içinden yayınlanmıştır. Alice harikalar diyarı ile yazar hayal gücünün ne kadar güçlü sonsuz bir dünya ya açık olduğunu anlatmaktadır.

Alice Harikalar Diyarında Özeti

Alice Harikalar Diyarın Kısa Özeti

Alice bir yaz günü parkın bankı da otururken önünden hızlıca bir tavşan koşarak geçer. Alice nin dikkatini çok çeker ve takip eder tavsan bir deliğe girer Alice de onun arkasından delikten içerir girince hızlıca aşağı ya düşmeye başlar. Harikalar diyarına gelen Alice çok farklı karakterler, tuhaf olaylar ile karşılaşmaya başlar. Konuşan hayvanlar, mantıksız hareket eden şapkacılar acayip yaratıklar ve Kraliçeyle tanışır. 

Kahramanımız Harikalar Diyarı'nda dolaşırken, kırmızı güllerden oluşan kendini büyük bir labirent olan bahçede buldu ve içinde dolaşmaya başladı.

Bir şapkacıyla karşılaştı. Şapkacı, çılgın şapkalar ve tuhaf kıyafetler giymiş bir adamdı. Alice, şapkacıya labirentin çıkışını sordu. Ancak şapkacı çok karmaşık ve mantıksız talimatlar verdi. Alice, şapkacının karmaşık talimatlarını takip etmeye çalıştı, ancak her seferinde yanlış yola sapıyordu. 

Alice, labirentin içinde kayboldu. Devasa mantarlar, gizemli tüneller ve dikenli çalılar gibi zorluklarla karşılaşarak ilerlemeye çalıştı. Alice labirentin merkezine ulaştı ve orada Kraliçe ile karşılaştı. Kraliçe, büyük bir tahtta oturuyor ve emirler yağdırıyordu. Alice, Kraliçe'nin absürt ve otoriter davranışları karşısında şaşkına döndü, ancak cesur bir şekilde kendini ifade etmeyi başardı.

Labirentin içinde geçirdiği bu macera, Alice'e güçlü bir özgüven kazandırdı ve kendine olan inancını artırdı. Labirentin içinde kaybolmasına rağmen, Alice zorlukların üstesinden gelmeyi ve kendine yol bulmayı öğrendi.



Mutlu Prens Hikayesi Özeti Oscar Willde

 İrlandalı yazar Oscar Wilde tarafından 1888 yılında yazılan Mutlu Prens hikayesi gerçek mutluluğu arayan bir prensin hikayesini anlatmaktadır.

Mutlu Prens Hikayesi Kısa Özeti 

Mutluluğun parayla, eşyalarla olamayacağını. Sevgi ve cömertlikle olacağına inan prens. Herkesin mutlu olabilmesi için tüm mal varlığını iyilik için harcamaya karar verir. 

Bir gece yarısı sokak da gezerken, bir timsahın ağzında kuş olduğunu görür ve onu kurtarmaya çalışır. Kuşu kurtarmak için timsahın ağzına elini uzatır ve timsah prensin elini kopartır. kuşu kurtaran prens çok acı çekse de kuşu kurtarmıştır. 

mutlu prens kapak


Tüm mal varlığın Şehirdeki dilenci çocuklar için altın heykeller yaptırır. Hastane inşa ettirir ve burada fakir insanların ücretsiz tedavi edilmelerini sağlar. Ölen insanların yakılarının mezarını yaptırır. Sevdiği önem verdiği insanlar porselen kalp yaptırır.

Tüm mal varlığını bu tip hayır işlerine harcayan prens bir de kolu koptuğu için sakat kalmıştır. Herkesin gözünde de sakat bir olarak görülmektedir.

Ancak prens kendi içinde gerçek mutlulukla doludur. Kalbi sevgiyle doludur. Tüm fedakarlığı, cömertliği onu huzur dolu bir insan yapmıştır.

Zülfü Livaneli Huzursuzluk Konusu ve Özeti

Mezopotamya'nın uçsuz ve bucaksız güzelliğini en iyi gözlemlendiği Mardin de yaşayan yardım sever Hüseyin' nin ve Suriye de Işid tarafından zulme uğramış Meleknazın acıklı hikayesi. Meleknaz ve onun gibi yüzlerce Ezidi nin yaşamış olduğu zulmü çok acıklı derinden anlatan hikaye okurken sizleri hüzünlendirecektir.

huzursuzluk kapak


Huzursuzluk Romanın Hikayesi

Hikayenin anlatıcısı İbrahim Mardin de çocukluk yaşadıktan sonra Ailesi tarafından İstanbul a gönderilmiş. Orada haber muhabirliği ve gazetecilik yapmaktadır. Bir gün çocukluk arkadaşı Hüseyinin Amerika da öldürüldüğü haberini alır. O günlerde çok bunalımlı ve zor güler geçirmektedir. İstanbulun hareketli hayatından da çokça sıkılmıştır. Arkadaşının cenazesine katılmak için Çocukluğunun geçtiği Mardin e gider. 

İbrahim, Hüseyinin ailesi ile görüştükten sonra kendisini kocaman bir sırlarla ve bilinmezlikle dolu acıklı bir hikayenin içinde bulur.

Çok güzel bir eser kesinlikle okumanızı tavsiye ederim 

Körlük Jose Saramago nun Eserinin İncelemesi

1998 Nobel Edebiyat Ödüllü toplumsal bir yok oluşu etkileyici şekilde anlatan harika bir eser. Körlük okunmaya başlandığı andan itibaren kendisini elden bıraktırmaya sürükleyici bir kitaptır. Yazarının alışık olmadığınız kendisi ait bir üslubu olsa da hızlıca alışıyorsunuz bu duruma.



Körlük Kitabı Konusu 

Hikaye Aracının içerisinde trafik ışığının yanmasını bekleyen bir adamın aniden kör oldum diyerek bağırması ile başlar. Adamın körlüğü bilinenin aksine siyah bir körlük değil beyazdır. Her şeyi süt beyaz gördüğünü söyler. Bu adama yardım etmek isteyen bir kişide adamın arabasını çalar aslında yazar bize insanların acziyetten nasılda faydalandığını içimizde bulunan kötülüğü ilk anda bize göstermiştir.

İlk kör olan adam eşinin yardımıyla bir doktora gider. Doktor adamı incelediğinde körlük için hiçbir sebep bulamaz. Çok geçmeden doktor da aynı şekilde beyaz körlüğe yakalanır ve bu dururumun bulaşıcı bir hastalık olduğunu düşünüp devlet yetkililerine haber verir. Bu tarz şikayetler artınca devlet salgın önlemleri almaya başlar ve kör olan herkesi eskiden bir akıl hastanesi olan bir yere toplar. Toplunda korku başlar kimse kör olanlarla yan yana gelmek istemez kendi başlarına bu yere atılan bu insanlar arasına yeni acımasız bir toplumsal bir düzen oluşmaya başlar. Bu toplu kör olmanın yanında bir tek doktorun karısı kör olmamıştır. O da bu yeni oluşan toplumsal düzende keşke bende olsaydım diyecek seviyeye gelmiştir.

Kitap doktor, onun karısı ve yanlarındaki grubun hastanede ve oradan çıktıktan sonra yaşadıkları anlatmaktadır. Diyalogsuz farklı bir tarzda anlatılsa da olaylar çok akıcıdır.



Ömer Seyfettin Aleko Hikayesinin Kısa Özeti

Aleko Bir Türk çocuğu olan Alinin Savaş zamanında ailesinden ayrı kalıp onların yanına gitmek için bir Rum topluluğunun içinde Aleko ismiyle Rum çocuğu gibi davrandığı destansı bir hikayedir.  

Aleko hikayesi kapağı

Aleko Kısa Özeti

Küçük Ali Gelibolu da Rum bir fırıncı ustanın yanında çırak olarak çalışmaktadır. Bir kaç gün önce savaş çıkacak söylentisini duyan ustası Hıristiyanlarla birlikte Anadolu gitmiştir. Ali de köyüne döner ancak burada da kimse yoktur. Devlet savaş olacağı için halkı geri çekmiş. Ailesi de Malkara ya gitmiş olmalıydı. Alide oraya gitmeye karar verdi. Ancak ne suyu nede yiyeceği vardı belli bir süre sonra yakınlardan geçen bir Rum kafilesi gördü onlara katılıp gidebilirdi ancak Türk olduğu için onu istemeyeceklerdi. Alide Rum çocuğu gibi davranarak isminin Aleko olduğunu söyledi. Burada papazın yanına onu yardımcı olarak verdiler. 

Papaz halkla her konuşmasını yaptığı zamanda Türkleri kötülüyor, onlara işkence yaptığı gibi yalanlar söylüyor halkı Türklere karşı dolduruyordu Aliyse bu duruma içten içe çok sinirleniyor ama durumu belli etmiyordu onlardan birisi gibi davranıyordu.

Bir gün Papaz Aliye bir not verdi bunu Karşı hıristiyan cephesindeki bir komutana götürmesini söyledi cepheye girebilmesi içinde parola söyledi ona. Notu aldığı gibi giden Ali direk Türk cephesine gitti ve buradaki komutana başından geçenleri anlattı. Komutan derhal o papazın yakalanması istedi bir yandan da milli duyguları iyice yükselen Ali komutana bu notun karşı düşmanı yanlış yönlendirmek için karış cepheye götürebileceğini söyledi Türk komutan onu riske atmak istemesede rumların arasında kolay hareket edebilmesi sayesinde ona yeni bir not yazıp karşı cepheye gönderdi. 

Hıristiyanların bulunduğu cepheye gelen Ali bir Rum gibi davranarak  hareket etti. Buradaki komutana notu verdi Türklerin asasından geçebilen biri olduğun ama rum olduğu yalanın söyledi. Hıristiyan komutan ona bir bomba vererek bunu Türk cephesine koymasını gerektiğini söyledi. Ali bu istek karşısında şaştı kaldı oysa Hıristiyan komutanın istediği tam bir hainlikti. Türk komutan hiç böyle bir şey istememişti. 

Aleko içinde plan yaptı bu bombayı giderken mevzilere bırakıp kaçacaktı ama öyle olursa askerler ölürdü oysa ondan bunu komutan istemişti. Alide bunun üzerine zaman ayarlı bombayı çalıştırdı ve beklemeye başladı biraz geçtikten sonra komutana önemli bir şey söylemesi gerektiğini onun yanına girmesi gerektiğin söyleyerek yanına gitti. Komutan ne söyleyeceksin deyince kendisinin Türk olduğunu söyledi ve o esnada bomba patladı. 


The Platform Film Konusu İncelemesi

Platform El Hoyo 2019 yapımı, yönetmenliğini Galder Gaztelu-Urrutia'ın yaptığı bilim kurgu, gerilim filmidir. Filmimiz ana kahramanımız Goreng' in bir hapishanede uyanması ile başlıyor. Ama bu hapishane diğerleri gibi bir hapishane değil. Yerin altına doğru inen bir gökdelen gibi. Gökdelenin her katından bir 2 kişinin kaldığı bir hücre var. Hücrelerin ortasında kare bir delik bulunmakta, yani aşağı kattaki, yukarıdaki hücrelerde kalanları görebiliyorsunuz. 

Kahramanımız Goreng böyle bir hapishanede 47. katta gözlerini açıyor. Günün belli saattin de en üst kattan başlayarak en alta kadar Platform üzerinde yemek iniyor. Yemek dediysek de basit bir şey olarak düşünmeyin, Koca bir ziyafet yemeği olmayan şey yoktur. Her şey özenle hazırlanıyor ve her kişinin ihtiyacı kadar yemek bulunmakta. Bu nasıl hapishane diyecek olabilirsiniz ama sıkıntı da işte tam burada başlıyor. İlk kata gelen yemek bu katta bir dakika durup diğer kata iniyor, bu sürede ne yerseniz o. İnsanlar o kadar açgözlülük ile yiyor ki 60. kata geldiğinde hiçbir tane bile kalmıyor. 

Platform filmi kapak resmi

Başta belirtmemiş olabilirim ama bu hapishane de en az 200 kat var. Her ay farklı rastgele bir katta uyanıyorsunuz. Yani ilk ayınızda 3. katta olup her şeyleri fazla fazla yiyebilirsiniz ama bir sonraki ay 170. katta uyanıp yiyecek bir şeyiniz olmayabilir. İşte burada hayattaki bazı eşitsizlikler de insanların yüzlerine vuruluyor. Dünyanın bir tarafında en üst katta bulunan insanlar abartılı ziyafetler yaşarken bir yanda ise yiyecek bir yemek tanesi bile bulamadığı için ölen çocuklar ve insanlar... Film ise özellikle bu konuda eleştirilerde bulunuyor diyebiliriz. 

Film ise bu olay etrafında, Goreng' in bu sisteme karşı bir cevap, tepki gösterme çabası üzerinden devam ediyor. Kesinlikle izlemeniz gerektiğini düşündüğüm, sizleri de derinden etkileyecek bir film. İzlerken de sıkılmayacaksınız ve zamanın nasıl geçtiğini anlamayacağınızı söyleyebilirim.

Martian Marslı Film Konusu ve Kısa Özeti

Marslı Filminin Konusu 

Marslı Andy Weir' in aynı isimli Martian kitabından uyarlanan, yönetmenliğini Ridley Scott' ın yaptığı ödüllü bilimkurgu türünde filmdir.  Nasa ya ait astronot ekibi Araştırma yapmak için Mars gezegenine iniş yaparlar. Burada bi araştırma üstü kurarlar ancak çok şiddetli bir fırtına çıkınca geri dönmek zorunda kalır lakin uzay aracına dönerken ekip üyelerinden biri kaybolur. Fırtına da onu bulamayınca ekip bir kişi eksik olarak döner. Herkes onun öldüğünden emindir tek bir ümitleri yoktur. Kaybolan astronot Watney şanslı bir biçimde hayatta kalmıştır. Mars gezegeninde yalnız bir insan olarak yaşamak zorundadır. Mars a en yakın zamanda görevli olarak gelmesi planlanan gemi en az 4 yıl sonra gelebilecektir. Bu zaman dilinde hayatta kalmayı ve dünya ile iletişime geçip hayatta olduğunu bildirebilmesi gerekecektir. 

Botanikçi olan Watney, Marsta adeta kendine bir sera alanı kurup patates yetiştirmeye başlar, su ihtiyacı için çözümler üretir. Dünya'ya hayatta olduğunu haber edebilmek için yollar arar. Uzayda kaybolan ilk insan olan Watney tam bir hayat mücadelesi vermektedir. 

Marslı filmi

Marslı Filmi Hakkında Düşüncelerim

Yalnızlık, ve zorlu yaşam şartları onu çok yorsa da bizlere asla vazgeçmeyi illaki bir umut olduğunu çok güzel anlatmaktadır. İzlerken sıkılmadığımız yalnız başına hayatta kalmak için uğraşan Watney' e zaman zaman hayran kaldığımız bilim kurgu türünde önemli filmlerden biri olarak kesinlikle görüyorum. İzlemenizi önemle tavsiye ederim.